Bölüm III

 

Büyük

Sentez

 

Hülya Akdoğan

 

 

  • Her şey, Bir ve Tek Olan, varlığı mutlak bir gücün imajinasyonu içinde varolmuştur. Mutlak Güç’ün imajinasyonu Yaratılış’ın esasıdır.

  • Gerçek İnsan, bu yüce imajinasyon içinde bir prototiptir ve bir tanedir.

  • Mutlak Güç’ün zatı ve güzelliği bu Yüce İmaj’da yansır; İlksel İnsan, İlksel Baba, İlksel Yaratıcı budur.

  • Mutlak Güç, Kendi güzelliğine duyduğu hayranlıkla gücünün bir kısmını imajına yüklemiş olur.

  • Yüce İmajinasyon bir güç yoğunlaşması olarak, çakra sistemlerinin dönmesine benzer bir kudret devinimi ile dönerken merkezde bir “göbek” oluşur. Girdap hareketinin  yarattığı çekim gücü nedeniyle içeriye çöken göbek, bir kudret konisi ortaya çıkarır. İşte bu kudret konisinin merkezinde yoğunlaşarak billurlaşan Kaadir-i Mutlak’ın İmajinasyonu İlksel Madde (Materia Lucida) veya Töz’ü oluşturur.

  • Noktadan daha küçük bir noktacık olan Töz, Güç’ün kendi imajına duyduğu sevgi ve hayranlığın “esansı” ile aromalıdır ve evrende ortaya çıkacak tüm canlı formların İlksel Formu’dur.

  • Kozmik Tohum da denen Töz’ün patlaması ile Boşluk yaratıcı güç ile dolar.

  • Büyük Patlama ile Ses, Kelam, Işık olarak karanlık ve boşluğa yayılan gücün, soğuk ile teması sonucu olsa gerek, bir tür buharlaşmayla İlksel Su (eterik uzay denizi) oluşur.

  • Her noktası tanrı imajinasyonunun kuantum parçacıklarıyla dolan Boşluk, yaratıcı düşüncenin sonsuz varyasyonlarını taşıyan rahim gibidir.

  • Bu noktada, İlksel Yaratıcı (ilk yaratılmış Yaratıcı) yani Baba, Boşluk’un içinde görünmeyen kozmik bir güç olarak vardır artık ve düşünmeye başlar. Ne düşünür? Yaratıcı, yaratmayı düşünür. Neyi yaratmayı düşünür? Kendisini... Aslında bu yaratım nitelik olarak bir tür kopyalamadır; Kendi Kendisi’ni kopyalamak...

  • İnsan-oğlu için, alemlere şerefli (üstün) kılınmıştır denir; yani alemler İnsan-oğluna hizmet etmek için yaratılmıştır. Bu nedenle İlksel Yaratıcı’nın hedefi evreni yaratmak değil, kendi modelinde fiziki, somut bir oğul-insan yaratmaktır. Evren, insan-oğlunun yaratılması ve misyonu için bir araçtır.

  • Kainatın içinde fiziki bir formasyonla ortaya çıkan “İlk İnsan”a (Adam) ulaşmak onun yerini ve zamanını saptamaya çalışmak evrenin büyüklüğü içinde kaybolmak demektir ama görüldüğü gibi insanın yaratılması “hedef” olduğu halde, galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin oluşumunun ardından ortaya çıkan canlılık alemlerinin (asitler, mineral, bitki, hayvan ve insan) en sonunda insan ortaya çıkmıştır.

  • Çamurdan, ottan veya etten-kandan veya henüz bilmediğimiz (örneğin kristal insanlardan söz ediliyor) maddenin çok çeşitli elemanları kullanılarak yaratılan fiziki insan türleri hep o, Orijinal İnsan’ın, Biricik Model’in  kopyalanması ve çoğaltılmasıyla ortaya çıkmıştır.

  • Kozmik Irklar, bizzat O’nun; yani Kozmik Baba’nın, evren dinamiklerini çömlekçi tekeri gibi çevirerek yoğurduğu temel ırklardır. Daha sonra, bunlar da kendilerini kopyalayıp, çeşitlendirerek çoğaltacak ve bugün, atalarından aldığı güdüyle yeryüzü insanının da kopya insan yaratmak girişimine kadar uzanacaktır.

  • Şimdi tekrar galaksilerin ortaya çıkışına geri dönelim: Büyük Patlama ile birlikte Boşluk’a dolan Yaratıcı Güç, Proto Model İnsan’ın fiziki olarak somutlaşmasını hedefleyen yaratma etkinliğine girişerek dönmeye başladığında Yaratıcı Zeka dinamizmi ortaya çıkar. Yaratıcı Zeka’nın düşünce devinimi ile üretilen fikir cevherlerinin enerjisi kaynayan suda fokurdayan kabarcıklar gibi galaksileri oluşturmaya başlar. Güneşler, galaksinin temsil ettiği ilahi fikir hammaddesinin (tez) çeşitli olasılıklarını oluşturur. Gezegenler ise her kozal fikrin uygulama alanlarıdır. İnsanoğlu, İlahi Baba’nın fikir kombinezonlarının tatbikçisi olarak yaratılır ve böylece Baba, kendini deneyimlemiş olur.

  • Mutlak Güç’ün imajınasyonunun odak noktasında Orijinal İnsan’ın imajı vardı bu imaj yaratıcı güçle somutlaştı ve buna İlk Baba dedik. O’nun yaratma emelinin merkezinde de yine İnsan yani kendisi vardı ama kademeli olarak ilk ve orijinal insandan sonra yaratılan insan-oğullarının hepsi ilk Baba’ya devredilen Güç’ü taşımaya adaydılar.

  • Acaba? İlksel Baba’nın ve (O’nun) insan-oğullarının kendilerini çoğaltmak istemelerinin gayesi güç üretimi midir?

  • Galaksiler, yıldızlar, gezegenler, canlılık alemleri ve insan, yaratılış kurgusu içinde nasıl bir işlev yükleniyorlar?

  • Bu dizin içinde güneşler, Kozmik Baba’yı temsil ederler; ve daha sonra anlatacağımız evrenle insanın mukadder bağlantısıyla birlikte söz konusu olacak “özel iletişimi”ne aracı olurlar.

  • Gezegenler; gezen-canlardır ve merkezi güneşlerinin  temsil ettiği temanın canlandırıldığı ortamlardır. Tarihsel sürecin akışı içersinde temayı dramalaştıran genel hayat kompozisyonunun baş oyuncusu da insan-canlardır.

  • Gezegenimize bakıldığında onun “anne” olduğu görülür. Tohumu içine alıp, besleyip, büyüterek doğuran, çoğaltan anne veya kadın prensip.. Bu durumda, merkezi güneşin logosundan yayılan etki kombinezonları içinde “yaratıcılık” Dünya gezegeninin karakterini belirlemiştir.

  • Dünya doğurgan yapısı itibariyle çok zengin bir seradır.

  • Samanyolu Galaksisi içinde bir ikizi daha bulunan Dünya Gezegeni önemli bir laboratuvar görevi görür.

  • Çok çeşitli “canlı türlerin” üretimine elverişli olan bu bereketli sera, sadece bitki ve hayvan türleri için değil, özellikle “insan türünün üretimi” için ideal koşullara sahiptir.

  • Gezegenin doğal evrim dinamiklerinin oluşturduğu insanımsılar henüz insan-hayvan arasında bir yerlerdedir.

  • Oysa homo-sapiens, evrimin genel hızının dışında özel bir sıçramayla ortaya çıkmış gibidir.

  • Bugün, gayet açık biçimde görülüyor ki, homo-sapiens, diğer yıldız sistemlerinden gelen göksel atalar tarafından çeşitli yöntemlerle yaratılmıştır.

  • Nedeni ne olursa olsun kosmosun üstün ırklarının tohumlarıyla döllenen dünya,  paylaşılamayan bir arka bahçe gibi tarih boyunca pek çok uzak yıldızın kolonileşme alanı olmuştur.

  • Bizler, anne ve babamızın cinsel birleşmesi sonucunda oluştuğumuzu bildiğimiz halde, kendimizi Tanrı’nın elinde yoğrulmuş addederiz. Bu konuda çok da haksız değilizdir; üretilen yaratılanın kopyasıdır ve bu arş-ı alaya, İlk Model’e kadar uzanır. Gelinen noktada, İlk El’den çıkma mahluklar olmadığımızı anlasak bile sonuçta, Orijinal İnsan’ın bir versiyonu olarak kozmik gücü taşımaya adayız.

  •  Göksel Atalar’ın (ilahlar) kendi üstün yaşam kotlarını yeryüzündeki insanımsılara (Zekeriya  Sitchin) yükliyerek yarattıkları “oğullar” evrimin kucağına emanet edilse de yine de kan bağı nedeniyle süren iletişim, ataların çocuklarını yetiştirmelerine, izlemelerine ve hasad zamanı geldiğinde, gelip onları almalarına engel değildir.

  • Hasad zamanı, gezegenin özel, astronomik bir konumunda söz konusu olur. Bu konumla kastedilen, Baba sembolüyle tanımladığımız görünmeyen kozmik gücün gezegen ile temasının gerçekleştiği astronomik saattir. İnsan yaratan üstün göksel varlıklar (ilahlar, Atalar), yetişmiş insanın hasadını  kozmik yaratıcıya bırakmak zorundadırlar çünkü hasad yalnızca O’nun gücü ile mümkündür ve şimdi “hasad zamanıdır”.

  • Hasad, gökten atılan tohumlarla yeryüzüne ekilip, yetiştirilmiş insanların, ilkahı oldukları yıldız sistemleriyle enerji bağlantılarının gerçekleşmesiyle başlar, yeni dünya düzeninin kurulmasında Baba’nın eli ayağı düzeyinde bir iş birliği ile sürerek, gökteki eve, baba ocağına yükselmekle son bulur.

  • Doğar doğmaz konuşan çocuk sembolü, gökteki kökleriyle bağlantısı gerçekleşmiş, bilinç niteliği gökteki atalarının yansıtıcısı olmaya başlamış ve çarkın göbeğinde, Kozmik Baba’nın sözü olmuş insanın doğuşunu müjdeler.

  • Bu düzeye gelmiş kişiler ve böyle doğacak yeni nesiller için artık sair arayışlar nafiledir. Kendini ve köklerini hatırlaması ve özüne yönelmesinden başkaca bir durum söz konusu değildir.

  • Özüne yönelmek, mevcut kişilik ile göksel planın uyumlanma sürecidir. Planına (Atasına veya göksel babasına) uyumlu kalmak esastır. Bu uyum Kozmik Baba’ya da uyum anlamına gelir. Kişilik, göksel ikizine koşutluk içinde belirmelidir; zıtlıklar ve çarpışmalar halinde bedensel ve ruhsal dengesizlikler yaşanır. Bireysel varoluşu gerçekleştirecek enerjilerin kaynağı artık kozmik göktür; yeryüzü ananın toprağından, suyundan, havasından ve sahip olduğu maddi ve manevi tüm yaratıcı unsurlarından beslenerek büyüyen insan-oğlu buluğa ermiş bir genç gibi memeden kesilecek ve gökteki ataların pınarlarından akan suya bağlanacaktır.

  • Göksel planlarıyla kanallaşmış insanların bilinçleri, gökteki yıldız konfigürasyonu ile beliren evrensel şu(ğ)urun geometrik düzenini aynen yansıtır. Bunun koşutu olarak da yeryüzünde, birbirleriyle kurdukları enerji ağı, yeryüzünün genel manzarası içinde de aynı bütünlüğü yansıtır. Böylece, İlahi şu(ğ)ur’un, kozmik gökün yıldız konfigürasyonuyla beliren enerji panosu, yerdeki ekipmanın hazır edilmesiyle çalışmaya başlar ve yeryüzü işlerine hakim olur.

  • Yüce şu(ğ)ur’un gezegenimize yansıması, astronomik saate bağlı kozmik bir olaydır. Gezegenimiz kendi yörüngesinde (Sümer’de, gezegenlerin yörüngelerine kader tabletleri deniyor) normal turlarını atarken, eksenindeki eğim nedeniyle yalpalar (presesyon), yalpalama sonucunda kayan eksen, dünyadan bakıldığında görülen gökyüzünün yıldız konumlanmalarını değiştirir. Söz konusu değişim yaklaşık 2200 yılda bir zodyakın bir burcundan diğerine geçilmesini sağlar, yaklaşık 26000 yılın sonunda ise başladığı noktaya gelir. Bu durumda 12 burç evi, sırasıyla, Bütünsel şu(ğ)ur’un on ikide/bir açı aralığında gezegene yansımasını gerçekleştirir. Her yansıma açısı ve dönemi belli bir “tez” veya “tema” demek olduğundan, söz konusu tema yeryüzünde kendi odak noktalarında yoğunlaşarak, tarihsel süreç içersinde uygarlık  ideası halinde belirir ve tarihin egemen güçlerini saptar.

  • Ancak, Bütünsel şu(ğ)ur’un yansıması derken durum biraz farklı görünüyor! On ikide birlik bir dar açı yansıması değil, sanki üç yüz altmış derecelik bir tam açı yansıması söz konusudur. Bu da, zodyakın tamamen katedildiği ve 26000 yıl önceki başlangıç noktasına gelindiğini düşündürüyor. Bu da evreni yaratan Güç’ün tesirlerinin gezegene akışı ve büyük kıyametin yaşanması anlamına gelir, öyle değil mi? Ve acaba Dünya gezegeni, sırf yalpalayarak ilerlediği için mi bu kadar zengin bir sera olmak özelliği kazanmıştır?

  • Erginleşim, İlahi şu(ğ)ur’un yeryüzüne yansıma açılarına odaklı ekipmanın entellektüel hazırlığıdır ve yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız İnsan, Evren ve Yaşamın Bütünlüğünün idrakini hedefler.

  • Bütün’ün idraki saf  varoluşa  tanıklıktır.

  • Bütün’ün idraki kainatın şifrelerini okumaktır.

  • Bütün’ün idraki tarihi yeniden yazmaktır.

  • Bütün’ün idraki zamanı kavramaktır.

  • Bütün’ün idraki kozmik adaleti görmektir.

  • Bütün’ün idraki, bireysel miraçlara çıkıştır.

  • Bütün’ün idraki onunla bütünleşmektir.

  • Ve, Bütün’ün idraki, O’na övgü ve şükürdür.

 

 

Ankara, 27 mart 2003

 

 

İÇREK KONULAR / ESOTERICS