-
Her şey, Bir ve Tek Olan, varlığı mutlak
bir gücün imajinasyonu içinde varolmuştur.
Mutlak Güç’ün imajinasyonu Yaratılış’ın esasıdır.
-
Gerçek İnsan,
bu yüce imajinasyon içinde bir prototiptir ve bir
tanedir.
-
Mutlak Güç’ün zatı ve güzelliği bu Yüce
İmaj’da yansır; İlksel İnsan, İlksel Baba, İlksel Yaratıcı budur.
-
Mutlak Güç, Kendi güzelliğine duyduğu
hayranlıkla gücünün bir kısmını imajına yüklemiş olur.
-
Yüce İmajinasyon bir güç yoğunlaşması
olarak, çakra sistemlerinin dönmesine benzer bir kudret devinimi
ile dönerken merkezde bir “göbek” oluşur. Girdap hareketinin
yarattığı çekim gücü nedeniyle içeriye çöken göbek, bir kudret
konisi ortaya çıkarır. İşte bu kudret konisinin merkezinde
yoğunlaşarak billurlaşan Kaadir-i Mutlak’ın İmajinasyonu İlksel
Madde (Materia Lucida) veya Töz’ü oluşturur.
-
Noktadan daha küçük bir noktacık olan Töz,
Güç’ün kendi imajına duyduğu sevgi ve hayranlığın
“esansı” ile aromalıdır ve evrende ortaya çıkacak tüm canlı
formların İlksel Formu’dur.
-
Kozmik Tohum da denen Töz’ün patlaması ile
Boşluk yaratıcı güç ile dolar.
-
Büyük Patlama ile Ses, Kelam, Işık
olarak karanlık ve boşluğa yayılan gücün, soğuk ile teması sonucu olsa
gerek, bir tür buharlaşmayla İlksel Su (eterik uzay denizi) oluşur.
-
Her noktası tanrı imajinasyonunun kuantum
parçacıklarıyla dolan Boşluk, yaratıcı düşüncenin sonsuz
varyasyonlarını taşıyan rahim gibidir.
-
Bu noktada, İlksel Yaratıcı (ilk
yaratılmış Yaratıcı) yani Baba, Boşluk’un içinde görünmeyen
kozmik bir güç olarak vardır artık ve düşünmeye
başlar. Ne düşünür? Yaratıcı, yaratmayı
düşünür. Neyi yaratmayı düşünür? Kendisini... Aslında bu yaratım
nitelik olarak bir tür kopyalamadır; Kendi Kendisi’ni kopyalamak...
-
İnsan-oğlu için, alemlere şerefli
(üstün) kılınmıştır denir; yani alemler İnsan-oğluna hizmet etmek
için yaratılmıştır. Bu nedenle İlksel Yaratıcı’nın hedefi evreni yaratmak
değil, kendi modelinde fiziki, somut bir oğul-insan
yaratmaktır. Evren, insan-oğlunun yaratılması ve
misyonu için bir araçtır.
-
Kainatın içinde fiziki bir formasyonla
ortaya çıkan “İlk İnsan”a (Adam) ulaşmak onun yerini ve
zamanını saptamaya çalışmak evrenin büyüklüğü içinde kaybolmak demektir
ama görüldüğü gibi insanın yaratılması “hedef” olduğu halde,
galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin oluşumunun ardından ortaya çıkan
canlılık alemlerinin (asitler, mineral, bitki, hayvan ve
insan) en sonunda insan ortaya çıkmıştır.
-
Çamurdan, ottan veya etten-kandan veya
henüz bilmediğimiz (örneğin kristal insanlardan söz ediliyor) maddenin çok
çeşitli elemanları kullanılarak yaratılan fiziki insan türleri
hep o, Orijinal İnsan’ın, Biricik Model’in kopyalanması ve
çoğaltılmasıyla ortaya çıkmıştır.
-
Kozmik Irklar, bizzat O’nun; yani Kozmik
Baba’nın, evren dinamiklerini çömlekçi tekeri gibi
çevirerek yoğurduğu temel ırklardır. Daha sonra,
bunlar da kendilerini kopyalayıp, çeşitlendirerek çoğaltacak ve bugün,
atalarından aldığı güdüyle yeryüzü insanının da kopya insan yaratmak
girişimine kadar uzanacaktır.
-
Şimdi tekrar galaksilerin ortaya çıkışına
geri dönelim: Büyük Patlama ile birlikte Boşluk’a dolan Yaratıcı Güç,
Proto Model İnsan’ın fiziki olarak somutlaşmasını hedefleyen yaratma
etkinliğine girişerek dönmeye başladığında Yaratıcı Zeka dinamizmi ortaya
çıkar. Yaratıcı Zeka’nın düşünce devinimi ile üretilen fikir cevherlerinin
enerjisi kaynayan suda fokurdayan kabarcıklar gibi galaksileri oluşturmaya
başlar. Güneşler, galaksinin temsil ettiği ilahi fikir hammaddesinin (tez)
çeşitli olasılıklarını oluşturur. Gezegenler ise her kozal fikrin uygulama
alanlarıdır. İnsanoğlu, İlahi Baba’nın fikir kombinezonlarının tatbikçisi
olarak yaratılır ve böylece Baba, kendini deneyimlemiş olur.
-
Mutlak Güç’ün imajınasyonunun odak
noktasında Orijinal İnsan’ın imajı vardı bu imaj yaratıcı güçle somutlaştı
ve buna İlk Baba dedik. O’nun yaratma emelinin merkezinde de yine İnsan
yani kendisi vardı ama kademeli olarak ilk ve orijinal insandan sonra
yaratılan insan-oğullarının hepsi ilk Baba’ya devredilen
Güç’ü taşımaya adaydılar.
-
Acaba? İlksel Baba’nın ve (O’nun)
insan-oğullarının kendilerini çoğaltmak istemelerinin gayesi güç üretimi
midir?
-
Galaksiler, yıldızlar, gezegenler,
canlılık alemleri ve insan, yaratılış kurgusu içinde nasıl bir işlev
yükleniyorlar?
-
Bu dizin içinde güneşler, Kozmik
Baba’yı temsil ederler; ve daha sonra anlatacağımız evrenle
insanın mukadder bağlantısıyla birlikte söz konusu olacak “özel
iletişimi”ne aracı olurlar.
-
Gezegenler; gezen-canlardır ve merkezi
güneşlerinin temsil ettiği temanın canlandırıldığı
ortamlardır. Tarihsel sürecin akışı içersinde temayı dramalaştıran genel
hayat kompozisyonunun baş oyuncusu da insan-canlardır.
-
Gezegenimize bakıldığında onun “anne” olduğu görülür. Tohumu içine alıp, besleyip, büyüterek
doğuran, çoğaltan anne veya kadın prensip.. Bu
durumda, merkezi güneşin logosundan yayılan etki kombinezonları içinde
“yaratıcılık” Dünya gezegeninin karakterini belirlemiştir.
-
Dünya doğurgan yapısı
itibariyle çok zengin bir seradır.
-
Samanyolu Galaksisi içinde bir ikizi daha
bulunan Dünya Gezegeni önemli bir laboratuvar görevi görür.
-
Çok çeşitli “canlı türlerin” üretimine
elverişli olan bu bereketli sera, sadece bitki ve hayvan
türleri için değil, özellikle “insan türünün üretimi” için
ideal koşullara sahiptir.
-
Gezegenin doğal evrim dinamiklerinin
oluşturduğu insanımsılar henüz insan-hayvan arasında bir yerlerdedir.
-
Oysa homo-sapiens, evrimin genel hızının
dışında özel bir sıçramayla ortaya çıkmış gibidir.
-
Bugün, gayet açık biçimde görülüyor ki,
homo-sapiens, diğer yıldız sistemlerinden gelen göksel atalar
tarafından çeşitli yöntemlerle yaratılmıştır.
-
Nedeni ne olursa olsun kosmosun üstün
ırklarının tohumlarıyla döllenen dünya, paylaşılamayan bir arka
bahçe gibi tarih boyunca pek çok uzak yıldızın kolonileşme
alanı olmuştur.
-
Bizler, anne ve babamızın cinsel
birleşmesi sonucunda oluştuğumuzu bildiğimiz halde, kendimizi Tanrı’nın
elinde yoğrulmuş addederiz. Bu konuda çok da haksız değilizdir; üretilen
yaratılanın kopyasıdır ve bu arş-ı alaya, İlk Model’e kadar uzanır.
Gelinen noktada, İlk El’den çıkma mahluklar olmadığımızı anlasak bile
sonuçta, Orijinal İnsan’ın bir versiyonu olarak kozmik gücü taşımaya
adayız.
-
Göksel Atalar’ın (ilahlar) kendi
üstün yaşam kotlarını yeryüzündeki insanımsılara (Zekeriya Sitchin) yükliyerek yarattıkları “oğullar” evrimin kucağına emanet
edilse de yine de kan bağı nedeniyle süren iletişim, ataların çocuklarını
yetiştirmelerine, izlemelerine ve hasad zamanı geldiğinde, gelip
onları almalarına engel değildir.
-
Hasad zamanı, gezegenin özel, astronomik
bir konumunda söz konusu olur. Bu konumla kastedilen, Baba sembolüyle
tanımladığımız görünmeyen kozmik gücün gezegen ile temasının
gerçekleştiği astronomik saattir. İnsan yaratan üstün göksel
varlıklar (ilahlar, Atalar), yetişmiş insanın hasadını kozmik yaratıcıya
bırakmak zorundadırlar çünkü hasad yalnızca O’nun gücü ile mümkündür ve
şimdi “hasad zamanıdır”.
-
Hasad, gökten atılan tohumlarla yeryüzüne
ekilip, yetiştirilmiş insanların, ilkahı oldukları yıldız
sistemleriyle enerji bağlantılarının gerçekleşmesiyle başlar,
yeni dünya düzeninin kurulmasında Baba’nın eli ayağı düzeyinde bir iş
birliği ile sürerek, gökteki eve, baba ocağına yükselmekle
son bulur.
-
Doğar doğmaz konuşan çocuk sembolü,
gökteki kökleriyle bağlantısı gerçekleşmiş, bilinç niteliği gökteki
atalarının yansıtıcısı olmaya başlamış ve çarkın göbeğinde, Kozmik
Baba’nın sözü olmuş insanın doğuşunu müjdeler.
-
Bu düzeye gelmiş kişiler ve böyle doğacak
yeni nesiller için artık sair arayışlar nafiledir. Kendini ve köklerini
hatırlaması ve özüne yönelmesinden başkaca bir durum söz konusu değildir.
-
Özüne yönelmek, mevcut kişilik ile göksel
planın uyumlanma sürecidir. Planına (Atasına veya göksel babasına) uyumlu
kalmak esastır. Bu uyum Kozmik Baba’ya da
uyum anlamına gelir. Kişilik, göksel ikizine koşutluk içinde belirmelidir;
zıtlıklar ve çarpışmalar halinde bedensel ve ruhsal dengesizlikler
yaşanır. Bireysel varoluşu gerçekleştirecek enerjilerin kaynağı artık
kozmik göktür; yeryüzü ananın toprağından, suyundan, havasından ve sahip
olduğu maddi ve manevi tüm yaratıcı unsurlarından beslenerek büyüyen
insan-oğlu buluğa ermiş bir genç gibi memeden kesilecek ve gökteki
ataların pınarlarından akan suya bağlanacaktır.
-
Göksel planlarıyla kanallaşmış
insanların bilinçleri, gökteki yıldız konfigürasyonu ile beliren
evrensel şu(ğ)urun geometrik düzenini aynen yansıtır. Bunun
koşutu olarak da yeryüzünde, birbirleriyle kurdukları enerji ağı,
yeryüzünün genel manzarası içinde de aynı bütünlüğü yansıtır. Böylece,
İlahi şu(ğ)ur’un, kozmik gökün yıldız konfigürasyonuyla beliren enerji
panosu, yerdeki ekipmanın hazır edilmesiyle çalışmaya başlar ve yeryüzü
işlerine hakim olur.
-
Yüce şu(ğ)ur’un gezegenimize yansıması,
astronomik saate bağlı kozmik bir olaydır. Gezegenimiz kendi yörüngesinde
(Sümer’de, gezegenlerin yörüngelerine kader tabletleri deniyor)
normal turlarını atarken, eksenindeki eğim nedeniyle yalpalar (presesyon),
yalpalama sonucunda kayan eksen, dünyadan bakıldığında görülen gökyüzünün
yıldız konumlanmalarını değiştirir. Söz konusu değişim yaklaşık 2200 yılda
bir zodyakın bir burcundan diğerine geçilmesini sağlar, yaklaşık 26000
yılın sonunda ise başladığı noktaya gelir. Bu durumda 12 burç evi,
sırasıyla, Bütünsel şu(ğ)ur’un on ikide/bir açı aralığında gezegene
yansımasını gerçekleştirir. Her yansıma açısı ve dönemi belli bir “tez”
veya “tema” demek olduğundan, söz konusu tema yeryüzünde kendi odak
noktalarında yoğunlaşarak, tarihsel süreç içersinde uygarlık ideası
halinde belirir ve tarihin egemen güçlerini saptar.
-
Ancak, Bütünsel şu(ğ)ur’un yansıması
derken durum biraz farklı görünüyor! On ikide birlik bir dar açı yansıması
değil, sanki üç yüz altmış derecelik bir tam açı yansıması söz konusudur.
Bu da, zodyakın tamamen katedildiği ve 26000 yıl önceki başlangıç
noktasına gelindiğini düşündürüyor. Bu da evreni yaratan Güç’ün
tesirlerinin gezegene akışı ve büyük kıyametin yaşanması anlamına gelir,
öyle değil mi? Ve acaba Dünya gezegeni, sırf yalpalayarak ilerlediği için
mi bu kadar zengin bir sera olmak özelliği kazanmıştır?
-
Erginleşim, İlahi şu(ğ)ur’un yeryüzüne
yansıma açılarına odaklı ekipmanın entellektüel hazırlığıdır ve yukarıda
kısaca anlatmaya çalıştığımız İnsan, Evren ve Yaşamın Bütünlüğünün
idrakini hedefler.
-
Bütün’ün idraki saf varoluşa
tanıklıktır.
-
Bütün’ün idraki kainatın şifrelerini
okumaktır.
-
Bütün’ün idraki tarihi yeniden yazmaktır.
-
Bütün’ün idraki zamanı kavramaktır.
-
Bütün’ün idraki kozmik adaleti görmektir.
-
Bütün’ün idraki, bireysel miraçlara
çıkıştır.
-
Bütün’ün idraki onunla bütünleşmektir.
-
Ve, Bütün’ün idraki, O’na övgü ve
şükürdür.